Onbeş Mayıs Bindokuzyüzondokuz İstanbul’dan Bandırma vapuru ile çıkılan yolculuğun noktasıdır Dokuz Eylül!
Bir ulusun yeniden doğuşu, insanın padişahın malı olmaktan özgür bireye dönüşümüdür. Bağımsız cumhuriyetin, ülke hedefinin çağdaş uygarlık düzeyi olduğunun, bitmiş gözüyle bakılan, acınılan bir devletin yeniden varoluşunun, tüm mazlum Dünya milletlerine örnek mücadelesinin zaferle sona erdiğinin ilanıdır.
Dokuz Eylül Hasan Tahsin’in işgalcilere ilk kurşunu attığı İzmir’in kurtuluş günüdür!
Otuz Ağustos’ta Büyük Taarruz ateşlenen topların kurtuluş şerefine yeri göğü inlettiği gündür.
Doğum Günün Kutlu Olsun İzmirim!
Üç yılı aşkın süren Milli Mücadele sürecinde Türk Milleti köylüsü kentlisi, okumuşu cahili, askeri sivili, erkeği kadını, varsılı yoksulu ile yedi düvelin devlerine karşı her zorluğa göğüs gerip yoktan yaratarak olanaksızlıklar içinde zafer kazanmayı başarmıştır. Çünkü Türk Milleti varını yoğunu ülkesi, bayrağı, ülküsü uğruna vermekten gocunmayacak vatanperver ile milliyetperverler idi.
Gün geçti devran döndü ülke Atatürk’ün yolundan ayrılmaya başladı. Savaş meydanlarında yendiğimiz yedi düvelin devleri sinsi planlarını uygulamak üzere kendi çıkarlarını ülke çıkarlarının önünde tutan hainleri (dahili bedhahlar!) ortaya çıkarttılar.
Bindokuzotuzsekiz yılında Türk Milletinin makus talihi bir kez daha zuhur etti. Türk Milleti yol göstereni Mustafa Kemal Atatürk’ü sonsuz yolculuğa uğurladı. Ondan sonra tam bir tufandı. İkinci Adam denilerek yüceltilmeye çalışılan İsmet İnönü devlet yatırımları ile geliştirilen ülkenin sosyal gerçeklerini gözetmeden demokrasiye geçiş hamlesini başlattı. Hem de onbeş yılda henüz halkın eğitim değil okuryazarlık sorunu bile halledilmemişken!
Ne yazık ki yaptığı hatalı hamle sonucunda “Yeter! Söz Milletin” diyen Demokrat Parti iktidarı ele geçirdi. Sonrasında da merkez sağ ve sağ eğilimli partiler bağımsız demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni yönettiler.
Demokrat Parti iktidara gelince kuruluş dönemindeki kanuni baskılarla yeraltına inmiş tekke, tarikat ve zaviyeler nefes alma olanağını elde ettiler. Din, kötü niyetli kişilerin elinde, Yaradan’a inanç yolumuz olmaktan çıkıp hegamonya yarattı. Şeyhler padişahın yerine geçmeye başladı.
O zamanlardan bugüne kadar Atatürkçü CHP zihniyeti bir kez daha kurucusu olduğu ülkede iktidar olamadı. Sürekli kendi içerisinde anlamsız çatışmalara muhatap olan kurucu parti günler geçip Atatürk ilke ve devrimlerinden uzaklaştıkça futbol kulübü taraftarlarına dönüşen destekçileri niteliklerini yitirdi ve parti tarafsız seçmenlerin desteğini alamaz hale geldi.
Son yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimleri sonucunda CHP kuruluş ilkeleri ile tamamen zıt yapıdaki partilerin otuzdokuz temsilcisini gerçek Atatürkçü CHP seçmenine ihanet ederek bir kez daha meclise taşıdı. Yıllardır değişmeyen üst yönetim POLİTBÜRO anlayışıyla partinin kendilerinin çıkarlarına uygun yaşamını sürdürmesinden son derece mutlular. Siyasetçilik profesyonel bir meslek değildir!
Seçilmiş bir kişi yapacaklarını seçildiği dönem içinde yerine getirmek sözünü vermiştir. Seçmenlerin sözünü tutmayan bir milletvekilini yeniden seçmeleri anlaşılabilir bir durum değildir. Paylaştığı projelerin uygulamamış, verdiği sözleri tutmamış bir kişi muteber olabilir mi? Bir soru önergesi daha vermemiş milletvekili nasıl yeniden aday olabilir? Seçmen bu kişiye nasıl güvenip oy verir?
İktidarı devirmenin yolu ondan daha iyisini getirmektir. Gelenin gideni aratacağından en ufak şüphem varsa, geleceğin taşıdığı riskleri göze almak akılcı değildir. Düzen değişiyor, teknoloji yaşamın her alanına olduğu gibi siyasetin içine de sonuna kadar girmişken, ana muhalefet partisi ve AKP’yi yenmek için oluşturduğu ittifakın bilgi işlem zayıflıklarını mazeret olarak göstermesi ne anlama geliyor? Genel Başkanın hem de sosyal demokrat bir partinin yöneticisinin kaybettiği seçim sonucunda Politbürosu ile istifa etmesi gerekmez miydi? Seçim sonrası yazılanlar çizilenler değişime direnen CHP iktidarın alternatifi olma hedefinin çok uzağında, gönül vermiş seçmenlerinin düşüncelerini önemsemeyen, kendi kendini avuturken seçmeni uyutan, düzenin sürmesinden yana bir kuruluştur.
Yerel seçimler bu kadar yaklaşmış, rakipleri adaylarını çıkarmaya başlamışken kurultayını güvenli liman(!) gören genel başkan ile sözde ana muhalefet partisi merkezi iktidarın yerelde kazanmasına payandalık edecektir.
Ülkenin gidişatı iyi mi? Ekonomik veriler ülkenin her geçen gün daha da kötüye gittiği gerçeğini gösteriyor. Ancak millet muhalefetten umutsuz ve köhnemiş ülke siyasetinde partisine hakim tek bir lider olduğunu taraflı tarafsız her vatandaş söylüyor. İsmet İnönü’nün henüz altyapısı tamamlanmamışken ülkeye getirdiği demokrasi Türkiye Cumhuriyeti’ni kurucu ilkelerini yitirmesinin yolunu açtı. Bugün gelinen kimin elinin kimin cebinde olduğu bilinmeyen siyasi düzenin muhalefette mevcut siyasi partiler zoruyla düzeltileceğini beklemek kendileri de bundan beslendiğinden safdillik olur.
Yerel seçim özelinde İzmir’e bakarsak; geçtiğimiz günlerde adaylığını açıklayan Tunç Soyer’e karşı AKP’nin İzTO Başkanı Mahmut Özgener ile kazanma olasılığını yüksek olacağını söyleyebiliriz. Ancak Mahmut Özgener ailesine rağmen bu teklifi kabul edebilir mi? Olmazsa Mahmut Atilla Kaya ile Hamza Dağ gibi İzmirlilerle bağını sıcak tutan iki güçlü aday adayı daha var. Ankara kulislerinde Murat Kurum joker aday olarak geçiyormuş.
İYİP İzmirlilerde karşılığı olan İzmir Milletvekili Prof. Ümit Özlale’nin İYİP adayı olarak neredeyse resmen açıklandı. Bir ayı aşkın bir süredir mahalleleri dolaşıp vatandaşları dinliyor. CHP doğru adayı göstermezse Ümit Hoca alacağı oylarla kazanmasa da AKP adayına seçimi kazandırması güçlü bir olasılık. Ancak hocaya ‘’madem belediye başkan adayı olacaktınız niye milletvekili olup zaten İzmir için çalışacak neredeyse hiç olmayan milletvekili sayısını bir eksiltiyorsunuz ‘’diye sormak isterim.