Grafik tasarımcı Tansel Baybara yıllarca yayıncılık sektöründe çalıştıktan sonra kendi hikâyelerini anlatmak için “Tasarım Hikâyecisi” isimli kreatif ajansı kurdu. Kardeşi şef Ebru Baybara ile birlikte Mardinli kadınları kalkındırmak için ‘Hayatım Yenibahar’ projesini geliştiren Baybara yıllar içerisinde bu projeyi Anadolu’nun farklı şehirlerine yaydı.EL EMEKLERİNİ TASARLIYORBaybara, Anadolu kültürünün mirasını peştemal, broş, şal ve daha pek çok ürünle birleştirerek satıyor. Farklı bölgelerden gelen farklı el emeği ürünler Baybara’nın tasarımlarında buluşuyor. Baybara’nın eli şimdiye kadar Bursa, Balıkesir, İzmir gibi pek çok şehirden 100’den fazla kadına değmiş. Kurumsal şirketlerden ve internet satışlarından yoğun sipariş alan ekibin İstanbul İdealtepe’deki atölyesi her daim yoğun bir çalışmaya ev sahipliği yapıyor. Baybara, “Burada kadınlar bir araya geliyor hem iş yapıyoruz hem sohbet ediyoruz hem yeni şeyler üretmenin tadını çıkarıyoruz” diyor.
GEÇMİŞTEN YARINA MİRASTasarımlarında “Geçmişi Derle, Bugünü Ekle, Geleceğe Miras Bırak” mottosunu belirleyen Baybara aynı zamanda ürünlerin satışlarının yarı gelirini Hatay’daki depremzedelerle ilgili projelere veriyor. Cumhuriyet’in 100. yılı için de müzik, kitap, takı ve kıyafet koleksiyonunu içeren bir proje oluşturan Baybara ile tüm bu projelerin nasıl hayata geçtiğini konuştuk: “Ben grafik sanatçısıyım. Yıllarca yayıncılık alanında çalıştıktan sonra 2017 yılında artık kendi hikâyelerimi anlatmak istediğimi fark ettim. Bir dönem İtalya’ya gittim, döndükten sonra yine reklam alanında çalışmaya başladım ama mutlu değildim. Bir arayışa girdim. Sonra neyi sevdiğimi düşünmeye başladım? Özgür olmayı, modayı, tasarımı, yazmayı, Anadolu’yu seviyorum. Bunlar gibi sevdiğim maddeleri sıraladım ve bunların hepsinin içinde olacağı bir iş kurmaya karar verdim. Ben aslında bir nevi kendimi keşfettim ve bu sorular sayesinde ‘Tasarım Hikâyecisi’ şirketini kurdum. Hikâye olmadığı zaman tasarım olmaz, üretim de olmaz.HÜRREM’İN ÇANTASI PARGALI’NIN DEFTERİTam da o dönemde kardeşim şef Ebru Baybara Demir, Mardin’deki restoranında bir takım karmaşık zamanlardan geçiyordu ve dükkânını kapattı. ‘Ben ne yapacağım?’ diye sorduğunda ‘Başa dön’ dedim. ‘Nasıl yani?’ dedi, ‘Kadınlar var ve kadınlar varken her şeyi yeniden başlatabiliriz’ dedim. ‘Ben tasarım yapacağım siz de Mardin’deki kadınlar olarak üreteceksiniz’ dedim. Böylece ‘Hayatım Yenibahar’ markasını kurduk. İlk işimiz de o dönem Muhteşem Yüzyıl sergisi için üretmek oldu. Hürrem çantası, Pargalı defteri gibi onlarca ürün tasarladık, yeniden bir hikâye yazdık. Biz ‘Hayatım Yenibahar’ markası ile birlikte Mardinli kadın üreticilerle harika bir yola girdik. Kardeşim Ebru, daha sonra ‘Ben daha çok tarlayla, buğdayla yemekle uğraşmak istiyorum’ diyerek ‘Hayatım Yenibahar’ı tamamen bana bıraktı.”EN SEVİLEN ÜRÜN PEŞTEMAL‘Hayatım Yenibahar’ kadınlarının peştemalı markanın en sevilen ürünü haline gelmiş: “Denizli’de kara tezgâhta dokunan peştameller bize geliyor. Yine Denizli’de dokunan pamuklu tülbentler Bursa’ya gidiyor. Bursa’da serigrafi yapılıyor. Tülbentler ve peştemaller bir araya geliyor ve iki taraflı kullanılabilen bir peştemal üretiyoruz. Bu artık ‘Hayatım Yenibahar’ın imza ürünü haline geldi. Biz peştemal diye yaptık kimi masa örtüsü olarak kullanıyor kimi şal olarak kimi eşarp olarak...”
EL İŞÇİLERİ ‘EKİP’LEŞİYOR Baybara’ya üretici kadınları nasıl bulduğunu soruyorum. “Yaptıkları işin nereye varacağını gördükleri zaman heyecanlanan insanlarla çalışıyorum” diye yanıtlıyor: “Müşterilerin tavsiye ettiği kadınlar olabiliyor ya da bana ulaşan kadınlar oluyor. Telefonla bağlantı kurup numune istiyorum. Eğer bize uygunsa malzeme gönderiyorum ve el işçiliğini istiyorum. Eğer her şey çok iyi gidiyorsa, o kadına ‘Ekibini kur’ diyorum. O ekip kuracak ki biz çalışmayı büyüteceğiz. Çünkü bu işte sürdürülebilirlik çok önemli. Bir kadının işi aksatması aslında tüm kadınların işlerini aksatıyor, birlikte çalışmaya dayalı bir sistemimiz var. Anadolu’da ev hanımları çok güzel şeyler üretiyorlar ama satamıyor, müşterinin seveceği forma getiremiyor. Bir süre sonra, satamayınca vazgeçiyor. Oysa onların yeteneği çok değerli.”BİLEKLİKLERİN GELİRİ HATAYLI ÇOCUKLARAKadınlarla çalışıyoruz, bir sistem kurduk ama yetmez, yeniden faydalı olmalıyız. Bu bakış açısıyla ‘Hatay’da ne yapabiliriz?’ diye düşündük. Bizden 100. yıl için Cumhuriyet bilekliği aldıkları zaman onun yarı parası Hatay’da çocuklara kahvaltı olarak gidiyor. Aydın, İzmir, İstanbul, Mardin, Denizli, Balıkesir’den köy ve şehirlerden onlarca kadınla çalışıyoruz. Hem kendimize hem birbirimize faydalı oluyoruz. Tasarımlarda Mardin’in tanınmış sanatçısı ahşap baskı yapan Nasra teyzeyi kullanıyorum, Mardinli yazar Murathan Mungan’ı kullanıyorum. Kültürü, tasarımı, ustaları hepsini bir araya getirmeye alışıyorum.KÜLLERİNDEN DOĞAN: ZAMAROTTTansel Baybara’nın bir de beş sene önce yayınlanan “Kalbim Sana Geçti” isminde kitabı var. Bu kitabın ilginç hikâyesini soruyorum: “Biz 2009 yılında kardeşim Ebru ile Halep’te bir restorana gittik, ismi Zamarott’tu. ‘Bu restoranın sahipleri kim?’ diye sorduk. ‘İki kız kardeş dediler, birisi şef birisi tasarımcı.’ Orada kardeşimle birbirimize baktık. Savaştan sonra o restoranın yıkıldığını öğrendik. Kitabımdaki karakter de yol boyunca Zamarott isminin anlamını arıyor. Yolda karşısına çeşitli zorluklar çıkıyor ama o vazgeçmiyor ve başarıyor. Zamarott küllerinden doğmak anlamına geliyor. Kitapta yolun sonunda Zamarott bir restoran açıyor. Şimdilerde tıpkı kitaptaki gibi ve Halep’teki gibi kardeşim Zamarott adında bir restoran açmayı planlıyor.”
GEÇMİŞTEN YARINA MİRASTasarımlarında “Geçmişi Derle, Bugünü Ekle, Geleceğe Miras Bırak” mottosunu belirleyen Baybara aynı zamanda ürünlerin satışlarının yarı gelirini Hatay’daki depremzedelerle ilgili projelere veriyor. Cumhuriyet’in 100. yılı için de müzik, kitap, takı ve kıyafet koleksiyonunu içeren bir proje oluşturan Baybara ile tüm bu projelerin nasıl hayata geçtiğini konuştuk: “Ben grafik sanatçısıyım. Yıllarca yayıncılık alanında çalıştıktan sonra 2017 yılında artık kendi hikâyelerimi anlatmak istediğimi fark ettim. Bir dönem İtalya’ya gittim, döndükten sonra yine reklam alanında çalışmaya başladım ama mutlu değildim. Bir arayışa girdim. Sonra neyi sevdiğimi düşünmeye başladım? Özgür olmayı, modayı, tasarımı, yazmayı, Anadolu’yu seviyorum. Bunlar gibi sevdiğim maddeleri sıraladım ve bunların hepsinin içinde olacağı bir iş kurmaya karar verdim. Ben aslında bir nevi kendimi keşfettim ve bu sorular sayesinde ‘Tasarım Hikâyecisi’ şirketini kurdum. Hikâye olmadığı zaman tasarım olmaz, üretim de olmaz.HÜRREM’İN ÇANTASI PARGALI’NIN DEFTERİTam da o dönemde kardeşim şef Ebru Baybara Demir, Mardin’deki restoranında bir takım karmaşık zamanlardan geçiyordu ve dükkânını kapattı. ‘Ben ne yapacağım?’ diye sorduğunda ‘Başa dön’ dedim. ‘Nasıl yani?’ dedi, ‘Kadınlar var ve kadınlar varken her şeyi yeniden başlatabiliriz’ dedim. ‘Ben tasarım yapacağım siz de Mardin’deki kadınlar olarak üreteceksiniz’ dedim. Böylece ‘Hayatım Yenibahar’ markasını kurduk. İlk işimiz de o dönem Muhteşem Yüzyıl sergisi için üretmek oldu. Hürrem çantası, Pargalı defteri gibi onlarca ürün tasarladık, yeniden bir hikâye yazdık. Biz ‘Hayatım Yenibahar’ markası ile birlikte Mardinli kadın üreticilerle harika bir yola girdik. Kardeşim Ebru, daha sonra ‘Ben daha çok tarlayla, buğdayla yemekle uğraşmak istiyorum’ diyerek ‘Hayatım Yenibahar’ı tamamen bana bıraktı.”EN SEVİLEN ÜRÜN PEŞTEMAL‘Hayatım Yenibahar’ kadınlarının peştemalı markanın en sevilen ürünü haline gelmiş: “Denizli’de kara tezgâhta dokunan peştameller bize geliyor. Yine Denizli’de dokunan pamuklu tülbentler Bursa’ya gidiyor. Bursa’da serigrafi yapılıyor. Tülbentler ve peştemaller bir araya geliyor ve iki taraflı kullanılabilen bir peştemal üretiyoruz. Bu artık ‘Hayatım Yenibahar’ın imza ürünü haline geldi. Biz peştemal diye yaptık kimi masa örtüsü olarak kullanıyor kimi şal olarak kimi eşarp olarak...”
EL İŞÇİLERİ ‘EKİP’LEŞİYOR Baybara’ya üretici kadınları nasıl bulduğunu soruyorum. “Yaptıkları işin nereye varacağını gördükleri zaman heyecanlanan insanlarla çalışıyorum” diye yanıtlıyor: “Müşterilerin tavsiye ettiği kadınlar olabiliyor ya da bana ulaşan kadınlar oluyor. Telefonla bağlantı kurup numune istiyorum. Eğer bize uygunsa malzeme gönderiyorum ve el işçiliğini istiyorum. Eğer her şey çok iyi gidiyorsa, o kadına ‘Ekibini kur’ diyorum. O ekip kuracak ki biz çalışmayı büyüteceğiz. Çünkü bu işte sürdürülebilirlik çok önemli. Bir kadının işi aksatması aslında tüm kadınların işlerini aksatıyor, birlikte çalışmaya dayalı bir sistemimiz var. Anadolu’da ev hanımları çok güzel şeyler üretiyorlar ama satamıyor, müşterinin seveceği forma getiremiyor. Bir süre sonra, satamayınca vazgeçiyor. Oysa onların yeteneği çok değerli.”BİLEKLİKLERİN GELİRİ HATAYLI ÇOCUKLARAKadınlarla çalışıyoruz, bir sistem kurduk ama yetmez, yeniden faydalı olmalıyız. Bu bakış açısıyla ‘Hatay’da ne yapabiliriz?’ diye düşündük. Bizden 100. yıl için Cumhuriyet bilekliği aldıkları zaman onun yarı parası Hatay’da çocuklara kahvaltı olarak gidiyor. Aydın, İzmir, İstanbul, Mardin, Denizli, Balıkesir’den köy ve şehirlerden onlarca kadınla çalışıyoruz. Hem kendimize hem birbirimize faydalı oluyoruz. Tasarımlarda Mardin’in tanınmış sanatçısı ahşap baskı yapan Nasra teyzeyi kullanıyorum, Mardinli yazar Murathan Mungan’ı kullanıyorum. Kültürü, tasarımı, ustaları hepsini bir araya getirmeye alışıyorum.KÜLLERİNDEN DOĞAN: ZAMAROTTTansel Baybara’nın bir de beş sene önce yayınlanan “Kalbim Sana Geçti” isminde kitabı var. Bu kitabın ilginç hikâyesini soruyorum: “Biz 2009 yılında kardeşim Ebru ile Halep’te bir restorana gittik, ismi Zamarott’tu. ‘Bu restoranın sahipleri kim?’ diye sorduk. ‘İki kız kardeş dediler, birisi şef birisi tasarımcı.’ Orada kardeşimle birbirimize baktık. Savaştan sonra o restoranın yıkıldığını öğrendik. Kitabımdaki karakter de yol boyunca Zamarott isminin anlamını arıyor. Yolda karşısına çeşitli zorluklar çıkıyor ama o vazgeçmiyor ve başarıyor. Zamarott küllerinden doğmak anlamına geliyor. Kitapta yolun sonunda Zamarott bir restoran açıyor. Şimdilerde tıpkı kitaptaki gibi ve Halep’teki gibi kardeşim Zamarott adında bir restoran açmayı planlıyor.”